
Bu evi yeni aldığımızda her şey yolundaydı. Sessiz bir sokakta, ufak ama huzurlu bir yerdi. Duvarlar yeni boyalıydı, parke kokusu hâlâ tazeydi. İlk birkaç gün, yeni bir başlangıcın verilen heyecanla geçti. Her şey sıradandı… ta ki o sesleri duymaya başlayana kadar.
Başlangıçta çok hafifti. Geceleri yatarken, zeminden gelen ufak tıkırtılar. Sanki bir şey, tahtaların arasında hareket ediyor gibiydi. Önce borulardan gelen ses sandım. Eski evlerde olur ya hani, genleşen su boruları, sıcaklık farkı derken tuhaf sesler çıkar. Ama bu sesler öyle değildi. Ritmikti… ve sanki beni dinliyordu.
Bir gece kitap okurken, o sesi tekrar duydum. Bu kez netti: tırmalama sesi.
Kalbim süratle atmaya başladı. Televizyonun sesini kıstım, ilgi kesildim. Ses, direk altımdan geliyordu salondaki halının altından. Ayağa kalktım, ışığı yaktım. Her şey normaldi. Ama o an bile, o tırmalamanın yankısı kulağımdan gitmedi.
Ertesi sabah, sesleri mantığa bürümeye çalıştım. “Belki fare girmiştir,” dedim. Ama evde fare izi yoktu. Her şey tertemizdi. O gün sesi duymadım, biraz rahatladım. Ancak gece olduğunda, tırmalama geri döndü. Bu kez daha hızlı, daha ısrarlıydı.
Bir noktada merakım korkuma baskın geldi. El fenerimi alıp yere eğildim. Zeminin birleşim yerinde ince bir çizik vardı. Oradan gelen soğuk hava cildimi ürpertti. Feneri yakıp baktığımda, Aralıktan bir şeyin bana baktığını gördüm. Göz sandım. Parlayan, sabit duran iki nokta.
Refleksle geri çekildim, kalbim nerdeyse göğsümü delip çıkacaktı. Göz kırpmadı, kıpırdamadı… yalnızca orada bekliyordu.
Ertesi gün, bodrum girişini denetim etmeye karar verdim. Yeni ev sahibinden aldığımız anahtar setinde
“bodrum” yazan paslı bir anahtar vardı. Kapıyı açtığımda içeriye keskin bir rutubet kokusu doldu. Basamakları
ağır ağır indim. Her adımda tahtalar gıcırdıyordu. Fenerimi çevreye tuttum; toz, örümcek ağları ve eski bir dolap. Ama en köşede, zeminin ortasında dairesel bir kapak ilgimi çekti.
Yaklaştım. Kapağın üstünde senesinin kiri vardı, ama kenarındaki çizikler yeniydi. Biri ya da bir şey yakın vakitte burayı açmıştı. Kalbim deli gibi atıyordu. Fenerimi kapağa tuttum, elimi uzattım. Hafifçe kaldırdığım anda içerden bir ses geldi.
Bir soluk sesi. Derin, insan gibi.
Geriye doğru sendeledim. Kapak birdenbire kendi kendisine kapandı. Evin üst katından da aynı anda bir ses geldi bir kapı çarpması gibi. Koşarak yukarıya çıktım. Salonun ortasında halı ters dönmüş, altındaki çizik bundan sonra belirginleşmişti.
O geceden sonra evde tek bir gece bile daha kalamadım.
Ertesi sabah evi terk ettim, bir daha dönmedim.
Yeni sahiplerine hiçbir şey söylemedim.
Ama bazen, geceleri sessiz bir anda o sesi