ve bir daha hiç göremeyeceğimi sandım. Ama bir gün geri döndü — ne eşyaları almak için, ne fotoğrafları uğruna; sadece o eski şilte yüzündendi ki ben onu çöple birlikte atmıştım.
İlk başta delirmiş(!) olduğunu düşündüm. Ama gözlerine baktığımda, ne pişmanlık, ne sevgi vardı; sadece çaresizlik ve paniğin karışımı.
Bahçede dolaşıp çağırıyordu: “Şilte nerede?” Ben hafif bir tebessümle, “Uzun zaman önce çöpe gitti,” dedim. O an intikam mı yoksa saçma bir takıntı mı diye düşündüm. Ama panik arttıkça, şüphelerim de büyüdü. Ertesi gün ben çöplüğe gittim. Saatlerce atıkların arasında aradım, ta ki o tanıdık kumaşı görünceye kadar. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Şiltenin kenarını çektim ve kapağını bıçakla yırtmaya başladım.
Ve içinden çıkanlar beni nutkumun tutulmasına yetti. Aldatması yalnızca buzdağının görünen kısmıydı – gerçek sır, hepimizin yataklarının altında gizliymiş.
Çöpün kokusuna rağmen durdum. Kumaşı açtım. Yoğun paketler çıktığında elimde: yüzlerce para, plastikle dikkatlice sarılmış. Binlerce dolar…
Donup kaldım, inanasım gelmedi. O sadece bir başkasıyla aldatmamıştı beni; bizimle birlikte yaşayan başka bir hayatı da saklıyormuş. Yüzümüzün üzerindeyken, biz sırtında yatarken parayı saklarmış.
Çantayla eve döndüğümde düşündüm: artık kurban değilim. Tüm servet benden gizlenmişti, ama şimdi elimdeydi.
Aldatmanın evliliğimizi parçaladığı gün geride kaldı; fakat o şilte, gerçeğin aynası oldu. O her şeyi kaybetti. Ben ise sonunda gücümü buldum.