Direkt içeri daldı, beni tuttu… Ama beklediğim gibi değildi. O genç, yakışıklı, gözleri ışıl ışıl adam yerine, karşımdaki adam yaşını almış, yorgun, belki de benimle yaşıt biriydi. Saçları kırlaşmış, yüzü ekranın arkasında gördüğüm o pürüzsüz yakışıklı adama hiç benzemiyordu. Gözlerime baktı, ben ise dehşetle ona bakıyordum.
“Ne oldu? Tanıyamadın mı?” diye sırıttı. O sırada beynim zonklamaya başladı. Tüm söyledikleri, tüm o güzel cümleler, bana yazdığı o etkileyici mesajlar… Hepsi bir oyundu. Gerçek sandığım o hayal dünyası yerle bir olmuştu.
Geri adım attım. Kalbim deli gibi çarpıyordu. “Sen… Sen… Kimsin?” diyebildim sadece. Sesim titriyordu. O ise kapıyı çoktan kapatmıştı bile. Gözleri üzerimde gezindi.
“Ben oyum işte… Beni böyle hayal etmemiş miydin?” dedi. Sesi alaycıydı. Kahkahası evin içinde yankılandı.
Kelimeler boğazımda düğümlendi. Telefonum hemen yan masanın üzerindeydi ama ona ulaşmak için hareket edersem fark edecekti. Bir şeyler söylemeliydim, sakinliğimi korumalıydım.
“Yanlış bir şeyler var… Sen bana fotoğraf göndermiştin ama…” dedim, zaman kazanmaya çalışıyordum.
Omuz silkti. “Sana ne göstermek istediysem onu gördün. Demek ki görmek istediklerine inanmayı seçtin.”
Titriyordum. Boğazımdan kuru bir yutkunma sesi çıktı. Kaçmalıydım ama nasıl? Bu adamın amacı neydi? Benimle neden bu oyunu oynamıştı?
Derin bir nefes aldım, korkumu gizlemeye çalışarak, “Gitmelisin.” dedim.
Gözlerini kıstı, dudaklarını büzdü. “O kadar kolay mı sanıyorsun? Ben buraya kadar geldim, senin için.”
O an tüm hatalarım gözümün önünden geçti. Birkaç güzel söz, biraz ilgi… Ve ben kendimi bir yabancının evime kadar girmesine izin verirken bulmuştum. İçim isyan ediyordu. Ama şimdi güçlü olmak zorundaydım.
“Bak, ben senin beklediğin gibi biri değilim. Sen de benim beklediğim gibi değilsin. En iyisi bu işi burada bitirelim.” dedim, sesimi olabildiğince kararlı çıkarmaya çalışarak.
Bir an düşündü. Sonra kafasını yana eğdi, yüzünde hafif bir gülümsemeyle, “Peki.” dedi. Ama bu kadar çabuk pes etmesi beni daha da korkuttu.
Arkamı dönüp telefonu almaya çalıştığım anda bir el bileğimden yakaladı. Tüylerim diken diken oldu. “Bu kadar kolay mı sandın?” diye fısıldadı.
Bedenim buz kesti. Şimdi ne yapacaktım?
Kaçmalı mıydım, savaşmalı mıydım?
Ama her şey için çok geçti…